14 Nisan 2011 Perşembe

Anahtarlık

Eşya: Beyaz, plastik anahtarlık
Maddi Değeri: 1 TL
Manevi Değeri: Yok


Kaba bir tabirle mahalle kadınlarına taş çıkarırcasına didişiyoruz; küçük, basit, dandik bir anahtarlık için. Birkaç ufak çizikle beraber elleri kıpkırmızı olmuş durumda. Benimse evden çıkmadan önce düzenli bir şekilde toplamış olduğum saçlarımdan eser kalmamış. Çıtçıtlı tokalar arasından fırlamış saç tellerimle daha çok mağara adamına benziyorum. Fakat o an hiçbir şey umrumda değil. Aklımdan geçen tek şey “O anahtarlık benim olmalı!”

Başa dönelim ya da.

Herşey bir gün öncesinde başladı. Geldiğinde beni bulması zor olmuyor. Kucağımda ortalama 10 kilo ağırlığına sahip bir kedi uyumakta. Daha önce 4 kişinin sormuş olduğu soruyu tekrarlıyor: “Senin kedin mi?” Kendisi titiz bir insan. 6 yaş çocuk taklidiyle “Hayır, ama baksana çok şekeeer” diyorum bir yandan kediyi severken. Bu yöntemle dünyayı bile ele geçirebileceğime inancım tam. İvedi bir şekilde beni ortamdan (kediden) uzaklaştırıyor.

Mecidiyeköy’deyiz. Yaklaşık 4 saatin sonunda yüzü gülmekten neredeyse felç geçirmiş durumda. Benimse göğüs kafesim bir hayli sıkışık; üşüyor ve çok konuşuyorum.
Kartvizitini revize etmemi teklif ediyor. Bu kez ücret de ödeyecek. “Saçmalama!” diyorum. Kafamda bambaşka bir teklif var.

Sonraki gün evindeyiz. Kartvizite karşılık olarak bana özel İngilizce dersi verecek. Fakat biyolojik saatime göre o an fosur fosur uyuyor olmam gerektiğinden ötürü gözlerim kapanıp duruyor. Dersi erteliyoruz bir süre.

“Öğrencilerimle oynadığım bir oyun var” diyor ve küçük, basit, dandik bir anahtarlık çıkartıyor. Yapmam gereken şey kolay: Anahtarlığı ondan almak.

Ne yapmaya çalıştığını anlamak zor değil. Fiziksel gücüm onun için pek bir anlam ifade etmeyeceğine göre sahip olduğum hırsı görmek istiyor olmalı.

Fakat bilmediği bir şey var:

İkisine de yüksek dozda sahibim.

Anahtarı tam ucundan tutuyor ve ilk hamlemle birlikte anahtarlık avcunun içinde kayboluyor.

Çok değil, kısa bir süre sonra suratında şaşkınlık ifadesi var. Ve sebebi; bu oyunda ilk kez kaybetmesi değil.

Sebebi; saçım başım dağılmış bir şekilde karşısında soluk soluğa sırıtıyor olmam.

Ellerim boş.

Ama anahtarlık bende…

Dişlerimin arasında.

Bir süre daha devam ettikten sonra anahtarlık bir şekilde tekrar ona geçiyor ve bana oyunun bittiğini söyleyip anahtarlığı masaya koyuyor.

Fakat bilmediği bir şey daha var:

Kazanamayacağım hiç bir oyuna tabi olmam.

İçimdeki şiddeti ortaya koyamayacağım bir aktiviteyle uğraşmaya karar veriyor ve film izliyoruz. Gözlerim ve kulaklarım filmi takip etmeye çalışadursun, geriye kalan tüm bedenim uyumaya çabalamakta. Zaten çıkmamız gerek, filmi yarıda bırakıyoruz.

Durağa kadar bana eşlik ediyor. Vedalaşıyoruz. Turnikeleri geçtikten sonra dönüp arkama bakıyorum. Bana el sallıyor. Benimse elimi havaya kaldırma sebebim; kaşla göz arasında çantama attığım anahtarlığı göstermek.

Gülüyor.


Gülümsüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder